22 Haziran 2014 Pazar

Hande Kazanova ile yıldızların yörüngesinde...


İstanbul.
Öğlen 2 suları. Kuleli Yakamoz Restorandan süzülüyorum içeri. Biraz tedirginim evet. Her defasında bu böyle. E çünkü neyle karşılaşacağını bilmiyorsun!
Aklında bin bir düşünce. 
"Nasıl geçecek? Nasıl cevaplar verecek? Bi kere bir imajla mı yoksa gerçek bir insanla mı karşılaşacaksın? Aslında bu en mühim soru işte.
Aklımın içinde bunlar gezine dursun..ayaklarım bir kaç basamak aşağı insin ve kamera tam o anda dursun. 
Öyle bir andı. Film karesi gibi. Hani esas oğlan esas kızı görür de küt diye kalır ya yerinde. 
"Noluyoruz yahu? içime bir oğlan mı kaçtı ne?" 
Vaaaoovv! Hakkaten  çok güzel(miş) be! diyorum..
Yayında Ahmet Selçuk İlkan var. Şiir okuyor. Arkada orkestra müziğiyle onlara eşlik ediyor. Anasını satayım o rüzgar nasıl güzel esiyor öyle...Hande'nin saçlarını yalıyor..
Öylece kalıyorum resmen.
Kar görmüş çocuk gibi düşün..
Göz bebeklerim filan büyüyor muhtemelen.
O an kendimi dışardan göremiyorum ama.
Tahmin etmek güç değil. 
Komik ama içten-im.
Rol yapacak halim yok. 
Resmen büyülendim.
Sonrasında o halimi anlatıyorum. "Gerçekten bu kadar güzel bi kadınla karşılaşacağımı düşünmemiştim. Fotoğraflarda bu kadar güzel görünmüyorsunuz. Resmen çocuk gibi saçlarınızın rüzgarda savruluşunu izledim"diyorum. 
Gülüyor..
ve ekliyor. 
"Bu çok mühim bak işte!  Bir erkek gözüyle de bakabilmişsin. İkinci bir gözümüzün olması hayatta baktığımız her şey için  çok önemlidir!" diyor. 
Aklımın bi yerine not ediyorum. 
İkinci göz! 
Ve sohbet başlıyor...
Sonrasında o kadar şahane o kadar farklı konularla ilgili enteresan şeyler anlatıyor ki (röportaja hepsini sığdıramasam da) görünen güzelliği bir adım geri çekiliyor. 
Budur! diyorum.
Başka da bi şey demiyorum! :)

 Yelpaze bu kadar geniş olunca nasıl başlayacağımı nerden soracağımı şaşırdım aslında. Ama şu an en çok  direksyonu astrolojiye kırdığınız o virajı merak ediyorum. Hep var mıydı içinizde bu merak, nerden esti nasıl gelişti? 

-Şöyle söyleyim astroloji her zaman vardı hayatımda. 15 yaşındayken de vardı. Ama tabi ki bu kadar kapsamlı değildi;  yalnız ben hep  meraklı bi çocuktum. Dünyada bi terazi burcu ölürken, başka bir terazi burcu doğuyor mu? Bir  tarafta başka bir denge var mı?  Herkes eşit mi ? Sonra araya başka mücedeleler giriyor tabi. Bildiğimiz hayat mücadelesi.  İstanbul'u kazandım, güzellik yarışması sunuculuk oyunculuk derken, bir gün bir  yorum sırasında 1999' da "Türkiye'ye önemli bi şey olacak çok ters açılar var ne olacak ne olacak?" derken deprem oldu o yıl mesala ve ben o olaydan sonra artık çok net olarak kararımı vermiş oldum aslında.
2000' li yıllarda başladım Astroloji eğitimi almaya yaklaşık  altı yıl.  2006' da da Yeni Aktüel dergisinde sayfa hazırlamaya başladım. Yeni Aktüel bu anlamda benim hayatımda çok önemlidir. Onlar şimdiye kadar Türkiye' de yapılmamış bi şey yapmak istediler. Çok özel sayfalar hazırladık o dönem; ama onlar o kadar açık fikirli olmasalar bunun yolu da bu kadar açılamayacaktı belki.


Bi yanıyla çok eğlenceli aslında

- Çoook eğlenceli..İnanılmaz keyif alıyorum ve düşününce tüm o yaptıklarım benim bugün ki Habertürk'te yazdığım günlük yazılarıma hazırlık olmuş diyorum. Bir de çok mütevazi olamayacağım bu konuda. Çünkü evet; astroloji için çok çalışmış çok emek vermiş insan var bu ülkede ama; bunun basında bu kadar yer bulmasında ve yayılmasında çok katkım olduğunu düşünüyorum. 

Astroloji bir bilim dalı değil bir inanç sistemidir deniyor. Sizin tanımlamanızı sorsam, astroloji aslında nedir? (böyleyse fala inanma falsız kalma cümlesini burç için de uyarlamak mümkün çünkü o zaman da çok manasız geliyor insana! Sanki batıl bir yanı da varmış gibi) 

-İnanç sistemi diye bi tanımlama  kesinlikle yok!

wikipedia'da öyle yazıyor mesela. 

-E wikipedia  insanların oluşturduğu bir şey.
Ama şu doğru evet;  Astrolojinin tanımıyla ilgili dünyada da çok fazla karmaşa var. Astroloji eski dönemlerde bi bilim. Astronomiden ayrılmayan, birlikte okutulan bir bilim;  ama insanlık tarihine baktığınızda Hz İsa'nın doğuşuyla birlikte skolastik düşüncenin Avrupa'ya  egemen olmasıyla unutulmaya yüz tutmuş ilimlerden bi tanesi.  Daha sonra 13 yy'da dünyada bunu canlandıranlar kimler biliyor musunuz? İslami düşünürler. Maşallah'lar Ebu Ma'şer ler.. Çok değerli islami düşünürler var.

Aslında islami düşünürler hep katı bakar böyle şeylere diye bilinir. 

-Yok o şu dönemde biraz öyle. Yani katı bakmaları aslında şöyle "Gaybı sadece Allah bilir-den yola çıkarak bunun biraz  sınırı aşmak olduğu söyleniyor ama; ben diyorum ki  "Evet,  Kuranı Kerimde bu var. Gaybı sadece Allah bilir;  ama gaybı Allah dilediği kula bildirir diye  bir  ibare de var. Bu sadece bi kula gelmiş bir kulun bildiği bi şey değil zaten.  Bu nasıl bi şey biliyor musunuz? Güneş sistemi  güneş merkezlidir ya, astroloji yer merkezlidir ve insanı esas alır. Ben bunu aslında biraz hayat felsefesi olarak görüyorum. Hayatı kolaylaştıracak bir araç olarak görüyorum. Ama işin içinde matematik var, bilimsellik var.  Beş bin yıllık bir öğreti bu. Sen bunu ya kullanırsın ya kullanmazsın bu kadar basit aslında.  

Bazı burçların özellikleri, o burcun insanlarıyla bire bir örtüşüyor;  ama bazılarının alakası olmuyor. Biz  mi öyle değerlendiriyoruz yoksa o durumlarda yükselen burç vs. faktörleri mi belirleyici oluyor? 

-Zaten benim bu işe başlamamın en önemli sebeplerinden biri bu. " Ee, 12 burç var 12 çeşit insan mı var? Nasıl olabilir böyle bi şey?" gibi.  Ben bilimselliği çok seviyorum. Bişeylerin sağlam bir zemine dayanması çok önemli benim hayatımda. Ben bu mantıkla baş koydum bu yola. Parmak izi gibi aslında ve hayır  benden bi tane daha yok, senden bir tane daha yok!Şu var; bizi biz yapan özellikler bizim doğduğumuz an, doğduğumuz saatte ve doğduğumuz şehirde yükselen burca göre şekilleniyor. O yüzden de mesela sen aslında bi başak burcu olabilirsin ama; senin yükselin  aslansa eğer, seni dış dünyadan kimse böyle göremez. Bi de bunların içine menüsünü merkürünü ay burcunu vs.kattığın zaman, binlerce kombinasyon var ve senin doğduğun anda gökyüzünde hangi alanların açık, hangi alanların kapalı tüm bunları bilebilmek için bütün bunların hepsine birden bakmak gerekiyor.   

Bi de aslında yükselen burç dediğimiz şey tam olarak nedir? Yalnızca doğum saatimizi bilmemiz yeterli mi? Bilmiyorsak öğrenme şansımız yok mu? 

-Yok.

Aa çok acı. Ben bilmiyorum. Yani annem  öğlen 12 dolayları diyor.

Bak o  güzel bi şey. Güzel bi noktaya parmak bastın.  Doğum saatimiz çok önemli. Sen işte çok araştırmacı çok eğlenceli bi insan olabilirsin ama hangi alanda? Yani güneşin 3. eve yerleştiyse sen iletişim alanında çok iyi oluyorsun, iyi bir ileşitişimci iyi bir yazar oluyorsun fakat; güneş 7. evdeyse senin eşin bu özelikleri gösteriyor, sen değil. Ya da 11. evdeyse daha fazla sosyal çevre ve arkadaşlık,   tepe noktadaysa kariyer konusunda bunları ortaya çıkarabiliyorsun.  Ama şöyle söyleyim, 2 aatte bir yükselen burç değişir gün içersinde ama o iki saat her yıl, her günde farklı özellikler gösterebiliyor.
 Rektifikasyon denilen bir olay var. Senin yaşadığın çok önemli, ama kırılma noktası denilecek kadar önemli olayları senin haritana yerleştirip senin tam doğum anını bulabiliyoruz. Çok zor çok uğraştıran bir işlem ama yaklaşık doğum saatin biliniyorsa evet;  imkansız değil.  
Gazetede  yapılan günlük burç yorumlarını okumak günlük hayatı kolaylaştıracak bi şey midir gerçekten?  Bunu çok komik ve saçma bulan birine “bak ama” diye başlayan bi cümle kursanız, devamını nasıl getirirdiniz?

E bi kere ben inanmıyorum diyen insanların hiçbirine bulaşmıyorum kesinlikle. Çünkü herkes kapasitesince uçabilir bu hayatta. O bunu öğrenmeye açık değilse,  hiç girmiyorum o konulara. Ben birini zorla ikna edemem o insanın bunu bilmek istiyor olması lazım. Kendimden biliyorum bi kere, ben ikna olmam açıkçası o şekilde. Kendim araştırmak bulmak isterim. Günlük olarak bakmaya geliceksek de, e o gün eğer sert etkiler varsa bunu bilmek işimizi kolaylaştırır tabi. O zaman "bak ama" demeyim ama; şöyle bişey söyleyebilirim o insana. Bugünü geçirin, bugünü geçirdikten sonra burç yorumunuzu okuyun. Ben mesela yaklaşık bir saatimi ayırıyorum gün içinde buna. Bayramdaysak "bu bayram" diye girerim.  Pazar günüyse işten bahsetmem. Çok güncel takip etmeye çalışıyorum Bu  cumartesi pazarın yazısını ben bu gece yazacağım mesela; çünkü sen beş günlük bayram tatilindesin ama astrolog yazmış onu önceden iş hayatında şunlar olacak diye. E hiç bir geçerliliği yok ki onun.



Gelelim en mühim konulardan birine. Gönül meselelerinde, burçların birbiriyle uyumuna ne kadar dikkat etmeliyiz? Asla ve kat-a bir araya gelmemeli dediğiniz iki burç sorsam mesela? Var mıdır böyle bi şey ?

-Yok! olmayacak diye hiç bişey yok hayatta. Evet birbiriyle anlaşamayan burçlar ve  elementler var; ama mesela ben hiç bir şekilde  bir araya gelemez denilen burçlar arasında otuz kırk yıl bir aşk yaşandığını gördüm. Tabi orada da  haritalarının uyumlarına bakmak lazım. Dediğim gibi, belki güneş burçları yani öz burçları uymayabilir ama venüsleri marsına birbirine güzel açılar atıyorsa, merkürü venüsü ile güzel bi kavuşumdaysa o insanlar ömür boyu ayrılmayabilirler.
Peki “valla bence evlensinler, boy boy da çocuk yapsınlar, ömür boyu mutlu olacakları kuvvetle muhtemel “ diyebileceğiniz kadar birbiriyle uyumlu iki burç istesem ?

Öyle bişey yok ama şöyle cevap verebilirim bu soruya. Ateş grupları,  koçlar aslanlar ve yaylar hem kendi içinde hem hava gruplarıyla,  yani ikizler terazi ve kovayla iyi anlaşırlar. Niye? Çünkü hava ateşi  körükler,  ateş de havayı ısıtır. O yüzden bu ikili burçlar bir araya geldiği zaman ortada güzel bi enerji çıkar. Mesela bir ikizlerle bir koç'un birlikteliği her zaman uyumludur. Aynı şekilde bir arslanla terazi de öyle.  Toprak gurupları;  boğa başak ve oğlaklar için de,   su grupları çok tamamlayıcıdır. Yengeçler akrepler ve balıklar.  Çünkü toprağın suya ihtiyacı vardır. Toprak kurudur ama onu sularsanız güzel ve verimli etkileşimler ortaya çıkar.  Su genelde ateşle anlaşamaz;  çünkü su ateşi söndürür. Toprak da ateşi söndürür. Toprağın içinde hiç hava yoktur. O yüzden toprakla hava da anlaşamaz. Suyun içinde hava kabarcıklar halinde hapsolmuş haldedir. O yüzden suyla hava da anlaşamaz. Yani burdan yola çıkarak eğer burların elementini biliyorlarsa,  bütün burçların uyumunu bu şekilde çözebilirler. 

İnsanın böyle bi işle meşgul olması kendi psikolojisini ne kadar etkiliyor peki? Önemli bir karar alacağınız zaman, ya da özel hayatınızda yaşadığınız her hangi zor bi durum karşısında oturup yıldızların durumuna bakıyor musunuz mesela? Ya da ciddi ciddi böyle sebeplerle bi işinizi ertelediğiniz ya da tamamen vezgeçtiğiniz oldu mu hiç ? 

Yani sonuçta hayattayız ve hayat da bi şekilde akmak zorunda elbette.  Tabi ki bakıyorum; değiştirebiliyorsam eğer değiştiriyorum; değiştiremiyorsam da demek ki bundan da öğreneceğim bi şey var diye düşünüyorum.  Biraz tevekkülle bakmak lazım gibi geliyor bana. Ben hep şunu söylerim mesela, bilmek sorumluluk getirir.  Bunu bu netlikte söyleyen astrolog da azdır  aslında. Yani biz hep bir işaret arıyoruz.  Gökyüzünden bir işaret arıyoruz, radyoda sevdiğimiz bi şarkı çıkıyor ordan bi işaret çıkarıyoruz "evet işte bugün şans benden yana" gibi. Oysa her şeyin anahtarı bizde, bizim içimizde biraz da.

Söylemesi kolay yapması zor aslında ama bu söylediğinizin. Yani ben çok agrasifim mesela; yani agresifim dediğim her şeye çok çabuk sinirleniyorum ama bi türlü  çözemiyorum bunu.

Ne münasebet tabi ki çözebilirsin! Bak bunu söylemen bile değişimin başladığı nokta aslında. Bi şey seni rahatsız etmeye başladıysa değişme zamanın gelmiş demektir zaten.

O dediğiniz anahtarı ben bulamıyorum işte bu konuda.

-Asla böyle bi şey yok. Bulamıyorum diye bi şey yok. Yeterince denememek diye bir şey var. Bin tane metot var. Denemek "bi kaç kez denedim olmuyor " gibi bi şey değil kesinlikle.

Nasıl bi şey?

Oldurana kadar uğraşmak gibi bi şey! Emin ol bu güç senin içinde var. Hepimizin içinde var.

Babam çok öyledir mesela. Küçükken hep çok eleştirdim babamın bu yönünü ama büyüdüm aynısı oldum.

-Bak işte burda senin farkındalığın başlıyor aslında. Çünkü gördüğün ve öğrendiğin yöntem o. Küçükken şiddet görmüş insanlara bak mesela. Bir çoğu yetişkinlik döneminde bu yönteme başvuruyor. Bunu hayatı boyunca farkedemeyen insanlar var. Sen bunun farkındasın en azından ve bi şeyin üstesinden gelebilmek için büyük bir başlangıç aslında. Biz her konuda çok kolaycıyız. "Uğraştım olmuyor, denedim olmuyor" Böyle bi şey yok. Unut bunu. Sil.

Kahkahalar :))
Kitapçıklarınıza bayıldım.Özellikle kitap demiyorum küçük küçük masal kitapları gibi. 

-Hain Astrolog vardı eskiden bilir misin? Dengesiz terazi filan diye konuşurdu. Biraz da o mantıkla dediğin gibi, hem masal gibi hem de eğlenceli bi şey yapmaya çalıştık.

 Tabi ki hepsini sorarak sizi o denli yormam mümkün değil;  ama mesela kura çekmişim de bu burçlar çıkmış diyelim. Onları da günün şanslıları olarak kabul edelim. Oğlak, başak, aslan bir de ikizler burcu olsun. Birer kelimeyle en belirgin özelliklerini istesem…

Oğlak: Sorumluluk sahibi ciddi planlı zamanı iyi kullanan.

Başak; Titiz, mükemmeliyetçi, herşeyi analiz eden, aynı zamanda sağlığa önem veren, bi anlamda mızmız biraz kılı kırk yaran bi burç ve mantık çok öndedir Başaklarda.

Aslan; Gösterişli bi burç alkışlanmayı takdir görmeyi kabul görmeyi çok nemseyen bi burç ama bi o kadar da sıcak cömert ve sosyal olurlar Burçlar kuşağının en iyi organizatörü aslandır. Hayat onlariçin bi sahne zaten. En güzel şekilde de oynuyolar orda. Yani onu kimse alkışlamıcaksabi aslan çok mutsuz olur.

İkizler: Meraklı,  çok kolay adapte olabilen, değişken bi burç. Çok zeki, uyanık ve sosyal. Çok kolay iletişim kurar. 

Biraz astrolojiden uzaklaşmak istesek..oyunculuğu tamamen bıraktınız mı? yoksa belalı eski sevgili gibi zırt bırt kapınızı çalıyor mu? 

-Oyunculuk hiç bırakılır mı? Asla! Oyunculuk beni bırakana kadar ben onu bırakmayacağım. Ama Türkiyede biraz böyle algılanıyor malesef. Çoğu yapımcıdan duyorum bunu, Hande bıraktı oyunculuğu yalnızca astrolojiyle ilgileniyor gibi. Alakası yok. O aşk benim hep içimde ve düşün ki dünyanın bin bir türlü halini oyunculukla yaşayabiliyorsunuz.. Bu kadar zengin başka bi uğraş yoktur bile diyebilirim..

Bi taraftan da tv de programlarınız  devam ediyor şu dönem. Çok klasik bir soru ama gene de sormak istiyorum. Duygusal olarak sizi bu yaptığınız işlerin  hangisi daha çok doyuruyor?  Var mı bu  netlikte verebileceğiniz bi cevabınız?  

Oyunculuktaki tatmin hepsinden daha yüksek; ama çocuğunu ayırt etmiş anne gibi hissediyorum böyle söyleyince de. Sunuculukta o canlı yayın akışı beni çok keyiflendiriyor mesela. Bunu çok konuşur insanlar  "anda yaşa anda yaşa" gibi. O  anlamda demiyorum ama yaşadığımız psikolojik sıkıntıların bi çoğunun kaynağı o anda yaşama-mak! Astroloji desen zaten benim için bambaşka bi dünya. Başka bir yolculuk. Bunu kimi  dinle kimi felsefeyle kimi başka bir öğretiyle yapmaya çalışıyor ben de bunu astrolojiyle yapıyorum işte, bir de üstüne para kazanıyorum düşünsene. İnsanın hobisini iş olarak yapması ve bundan para kazanması kadar keyifli bi şey de yok hayatta.  

Bir eski Türkiye güzelini bulmuşken bunu sormamak olmazdı. Biraz da halk diliyle sormak istiyorum. Güzellik başa bela mıdır gerkçekten? Yoksa bir nimet mi?  Hande Kazanova’nın güzellik anlayışı nedir?

-Bizim zamanımızda bu kadar kanal yoktu. Adımızı duyurabileceğimiz tek mecra neredeyse güzellik yarışmaları gibi bir durum vardı ve o dönem çok ciddiye alınırdı herkes kitlenirdi resmen.  Gaye Sökmen ajanstayım o zaman. Ha ama  şimdiki aklım olsa katılır mıyım?? Katılırdım heralde gene ya. O da çok  keyifliydi çünkü. İnsanların görmediği çok şey var orda.  Bi kere askerlik gibi çok sıkı disiplinleri olan bir kamp hayatı var.  Belki ilk defa evinizden ayrı kalmışsınız. Bi yandan hiç tanımadğğınız bi ortam bir sürü kız var;  bi yandan arkadaş olmak istiyorsunuz ama aynı zamanda rakip gibi görüyosunuz.. O da apayrı bi deneyimdi. Güzellik anlayışımı ifade edeceksem de belki çok klasik olacak ama güzellik gördüğün şeydir aslında. Nasıl algılıyorsan nasıl görmek istiyorsan öyle görüyorsun tamamen.

 Peki çocukken kurduğunuz hayalleri kocaman bir bahçe gibi hayal etsek. O bahçenin içinde çocuk Hande’nin oynamaktan en zevk aldığı oyunla bugün yaptığı uğraşlar birbirine benziyor mu? Ve Evet! Ben aslında hala aynı oyunları oynuyorum diyebilir misiniz?    

-Ya! ne kadar güzel bi soru.. Çocukken ben uçak mühendisi olmak istiyordum. Uzaya gitmek istiyordum. Gökyüzüne çok bakardım... Yıldızları çok merak ederdim. Biraz insanlara uçuk gelebilir bu ama ben hayatı dünyadan ibaret sananlara inanamıyorum ve en önemlisi aslında meraksız bir hayat düşünemiyorum ben. Şu an yaptığım iş  de gezegenlerden haber almak gibi aslında düşününce. Şu an bana desen ki "Handecim kapsülümüz var hazır! hadi kalk gidiyoruz" çocuğum yok ama mesela evliyim eşim var annem, babam ailem..ama o merak her şeyi geride bırakıp harekete geçirtebilir beni inan. Sonra yaptığım diğer işleri düşünüyorum, şu an hiç değilim ama ben çok süslüydüm eskiden. Çocukken de hep öyleydim. Elimde bi fırça sürekli şarkı söylerdim. Radyo tiyatroları vardı o zaman. Çok yapardık onu da. Ve şimdi böyle düşününce evet yaa dedim! ben hala aynı oyunları oynuyorum..


" Şöyle bir  çocukluk anım var mesela, çok sevdiğim ve hala görüştüğüm bir çocukluk arkadaşımla.  Biz böyle Foça'da evin çatısına çıkar ayaklarımızı sarkıtırdık. Tuba hep derdi ki "ben evlenicem çocuklarım olucak" ben de hep " aa niye evleniyosun ben istanbul'a gidicem, ben televizyoncu olucam" derdim. Şimdi konuşuyoruz bazen öyle. Tuba diyor ki  "Hande ya! düşünsene şaka gibi. Ben hep evlenicem çocuk yapıcam derdim. Ben gerçekten hemen evlendim çocuk yaptım. Sen de İstanbul'a gittin ve televizyoncu oldun. Ne dilediysek o oldu  resmen."

Bana bir uzman söylemişti bunu bir de farklı bir  şekilde.  Handecim 80 yaşında nasıl hayal ediyosun  kendini diye sordu.  Foça' da bi taş evde,   yazıyorum, okuyorum,  araştırıyorum... Harika güzel müzikler dinliyorum. Üst katta çok güzel bir netvork ağım var. İnanılmaz güzel bir manzara var önümde. Kedim var köpeğim var, bütün hayvanlar evin içinde. Güldü birden "Kocan nerde? çocukların nerde?" dedi. Kaldım öyle..Bilmem..ben hiç onları hayal etmedim ki dedim. Ama tabi aslında şunun için anlattım bunu. Sonrasında şunu söyledi bana mesela. 80 yaşında o söylediğin hayatı yaşamak için bugün o hayata giden doğru adımları atıyor olman lazım. Varmak istediğimiz yerle yürüdüğümüz yol birbiriyle ne kadar uyumlu? Hayal kurarken, bir şeyi dilerken  buna çok dikkat etmek lazım gerçekten. 
Kuantum vb hemen hemen bütün düşünce sistemleri şöyle bi şey söylüyor hani. “Almak değil vermektir esas olan!” Vermek insanı daha mutlu eder denir. Tamamen kişisel olarak kendi özelinizde soruyorum. Hande Kazanova’nın bu hayattan aldığı ve hayata verdiğini düşündüğü en büyük hediye nedir?

-Aaa ne güzel bi konu. Valla bu hayatın bana verdiği en güzel hediye merak. Sorgulamadan kabul etmek diye bi şey yok benim hayatımda. O yüzden çok okuyorum çok araştırıyorum her şeyi. Ha kullanabiliyor muyum her zaman tabi ki değil.  Bazen isyan ediyorum ağlıyorum, içime kapanıyorum bunlar da çok doğal, olması gereken şeyler. Böyle bakınca da bana verilen en güzel hediye meraksa ve ben bu yolla ne öğreniyor neyi deneyimliyorsam onları paylaşmayı, bilgiyi paylaşmayı çok seviyorum..ve bunu her şeye uyarlayabiliriz tabi. Eşya için de geçerli bu. Vereceksin ki yenisi gelsin! Bu benim hayat mottolarımdan biri diyebilirim.

Hiç özel bir işiniz olmadığı bir sabah. Sadece kendinizle baş başa olmak istiyorsunuz…Elinize bi kitap alıp en sevdiğiniz köşeye kuruldunuz.
-Ne içiyorsunuz?

En sevdiğim şey yalnız kalmak. Çok kalabalığı da çok severim biraz tezat gelecek belki ama.
Filtre kahve. Sabah mutlka sütlü bi filtre kahve güzel böyle ağır aromatik bi koku düşün böyle...dağların o islerinin arasından gelmiş gibi düşün...

kahkahalar :))

Ne dinliyorsunuz?

Yabancı müzik çok severim. Rock çok severim. Funk rock caz.  Elin Parssons  diye bi prodüktör var. Senede bri kere kendi gurubunu toplar ve kendi ürettikleri şarkıları çalarlar.  en sevdiğim şarkıları I in  the sky.  Gary Moore çok severim. Böyle çok daha yumuşak beni hayata hazırlayacak one day the sun will shine on you mesela. Aslında çok  hüzünlü girer şarkı ama der ki sonunda "bi gün güneş senin için parlayacak!"
Türkiye'den söyleyeceksem de MFÖ benim çocukluğumdan beri çok hayranı olduğum bi gruptur. Hatta her yerde espirisini yaparım "beni nüfuslarına  alsalar ne olur sanki" diye.  Barış Manço'nun dönencesini çok severim.. Pilli Bebeği çok severim. Yenilerden Mabel Matiz'i severim. Türk sanat müziği desen ölürüm resmen.. Yurt dışında komo gölünün yakınında "benzemez kimse sana" 'yla evlendim çok çok keyifliydi.

-Hangi kitabı okuyorsunuz? 
Ursula  Le Guin çok seviyorum Yerdeniz üçlemesi ve Mülksüzler.  Mülksüzler'i defalarca okuyabilirim. İskambil Kağıtlarının Esrarı, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bitmeyecek Öykü, Sinekler Tanrısı, Hayvan Çiftliği, Koku ve Parfümün Dansı. Çok var tabi o yüzden tek bir  kitap adı söyleyemiyorum. Fantastik bilim-kurguyu çok seviyorum.

Tamamen fantastik bi dünya yaratanlar bana yarı şizofrenmiş gibi geliyor. :))

-Ben büyük bi gıptayla bakıyorum onlara ve hep şöyle düşünüyorum aslında. Bu bi insanın aklına geliyorsa, ya bi yerlerde oluyondur bunlar;  ya da olmaya hazırlanıyordur.

Aaa! ne kadar enteresan bi fikir. 

-Onlara yarı şizofren dedin ben de şimdi böyle düşünüyorum diye yarı deli gibi algılanmak istemem tabi ama; gerçekten çok inanıyorum buna!

SON SORU; En son ne zaman mutluluktan ağladığınızı hatırlıyor musunuz? Ve çok özel değilse neydi o neden?

Ya bi şey diyim mi? o kadar ota çöpe ağlarım ki...Yaklaşık üç hafta önce evde oturuyorum yazımı yetiştrmeye çaışıyorum o gün Habertürkten telefon geldi Haftasonu programı için ve ben hüngür hüngür ağladım. Çok özlemiştim çünkü sunuculuğu ya da  demin bi şey konuşuyorduk senin gözün doldu benim de gözüm doldu bıraksan ağlarım yani. Bir de ağlayabilen insanların hasta olmadığını çok iyi biliyorum... 


dipnot: Kolaj halinde gözlüklü fotoğrafları röportajdan sonra arabada "hadi selfie yapalım mı Hande!" şımarıklığı yaparak çektim. Elinde mor çiçekleri tuttuğu fotoğrafı çekerken de "bunu röportaja koymam bana hatıra kalsın" diyerek çektim. Ama o "imaj" mevzusundan o kadar sıyrılmış ki.   "Aaa hepsini koyabilirsin!" dedi.
Çok çok çok teşekkür ediyorum..En çok da içtenliği için..
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder