6 Ekim 2013 Pazar

Yonca Tokbaş ile...4 yapraklı mucizelerin izinde ...!

Yaklaşık iki yıl önce, Hürriyet gazetesi var elimde, Bahçelide, bi simitçide. Açtım köşesini...Yonca bugün ne demiş ki? diye.

Aynen şöyle yazıyordu o gün köşesinde "Hayatta ne dilerseniz dileyin, para dilemeyin. Harcaması kolay olur, saatine denk gelir. Yazık etmeyin...!"

Durdum.

Zaman durdu, mekan durdu...ben durdum.

Farkettim!

Bizi hayatın içinde koşturan şeyler kadar, durduran şeyler de mühim dedim.

Beyin fırtınası gibi düşünün. Bi masanın etrafında, her kafadan bi ses çıkarken, biri...ama en çok bağıranı değil de  en naif, en kendi gibi olanı, tutup çekiyor elinizden.
Teslim oluyorsunuz o an.
Kulak kesiliyorsunuz... İşte buu! Bunu dinlemeye değer diyorsunuz...

Ve şimdi size küçük bir sırrımı veriyorum. :)
Ben bu blogu yazıyorsam en çok da bu şahane kadının sayesinde.
Bana blog yazma fikrini veren işte bu kadın! Ve sanki kırk yıllık arkadaşımmış gibi "Tamam ben blog açıcam ama sen de bana röportaj vermezsen üstümü başımı yırtarım" dediğim kadın.
Cürrete bakar mısın? :)
Vallahi yaptım!
Ne var ki o cürreti de onda gördüğüm samimiyetten aldım.
Ertesi gün, çığlık çığlığa bi duyguyla, oturup bilgisayarın başına
"Kendimi çocuk doğurmuş gibi hissediyorum Yonca'm" diye yazdım.
"Sakın çocuğunu yarı yolda bırakma!" dedi.
Bu da iki etti.
Kulağıma küpe oldu...hiç çıkarmadım.
Ve şimdi, o küpelerin seslerini bi de burdan duyun istiyorum...
Şahane bir tınısı var.
Buyrun... :)

Sizinle yapılan bi söyleşide annenizi anlatırken kurduğunuz bi cümle vardı: Mucizelere inanır, onları çağırır...ve gelirler! Mucizelere bu kadar inanan bir kadının kızı olarak; gerçek hayatta bir mucizeyle ilk karşılaşmanız nasıldı?

-Hımm şimdi sürekli mucize şarpan bi insana bu soru zor. İlkini hatırlamıyorum ama bilinçli bir şekilde yahu bunlar resmen inanınca geliyorlar dediğim an; Hürriyet'de yazmaya başlamam.


Peki çok çalıştığımızda mı gelir, en beklemediğimiz anda mı, yoksa artık beklemeyi unuttuğumuzda mı?

-Hiçbiri. Yarım ağız inanmayacaksın. Ya da başkası demiş oluyormuş diye düşünerek de inanmayacaksın. Harbi inanır ve istediğin şeyi eveleyip gevelemeden, net istersen olurb Bi de olmayacak şeyi isteme bence. Ama püf noktası, şükretmek ve farkında olmak bence. Eğer sana gelen mucizelerin farkına varmayı ve onlara hemen canıgönülden inanmayı ve şükretmeyi bilirsen, geliyor. Küstürme mucizeleri. Bi de şu var. Hep isteme. Bazen sen de mucize ol birilerinin bişeylerine...

Geçen yıla kadar aynı zamanda bir iş kadınıydınız. Dubai'de bir petrol şirketinde yöneticilik yapıyordunuz. İstifa etmeye nasıl karar verdiniz?

- Çok zor geldi. Çok zor... Bunu bana yaptıran en büyük güç, şu hayatta zoraki bir şey yapmanın içimde yarattığı tahribata son vermek. İstediğim şeyleri yapmak için ayrıldım işten. Bir de her gün işe gitmemek için yalan kurgulamaktan yorgun düştüm. Yalanlara değil, hayallere dalmak istedim.

Peki genellikle bir şeyi yapmayı hiç istemeyip de bir şekilde mecbur hissettiğiniz anlarda ne yapıyorsunuz? O mecburiyet duygusundan kendinizi nasıl sıyırıyorsunuz?

- Sıyıramıyorum. Felaket! İdare etme durumundan bahsediyorsun. Eğer idare etmek zorunda kalırsam hiç iyi olmuyorum. Sivilce bile çıkıyor çenemde. Ama bu iki yüzlü ortamda idare etmek ve mecburen yapmak zorunda olduğun şey çok. Hep kalıplar zinciri vurmuşlar hepimize.

Ve yaklaşık beş yıldır koşuyorsunuz. İnsan neden koşar?

-Kaçmak istediği için.

Yonca Tokbaş neden koşuyor?

Sevdiği için. Kendine iyi gelen bir şeyi bulduğu ve kaybetmek istemediği için. Nefes almak için. Korkularından endişelerinden uzaklaşmak, yüzleşmek için. Zorlanmak için. Bazen de acı çekmeyi sevdiğim için. Doğayı ve bedenimi duymak için.

"MASUMİYET VE TECAVÜZ"

bir çoğumuz için gündem tamamen değişse de, gezi olayları bu toplumun açık yarası hala. Aynı zamanda da merhemi gibi. Sizin için tam olarak ne ifade ediyor? Gezi deyince içinize hangi duygular hücum ediyor?

-Masumiyet ve Tecavüz!

Gitmek ya da kalmak, yapmak ya da durmak, yatıp uyumak ya da kalkıp koşmak... Hayatın içinde iki seçenek arasında sıkışıp kaldığınızda nasıl karar veriyorsunuz?

-Zorlanıyorum ben çok. Neden sanki çok kolay karar veriyormuşum gibi algılanıyor bilmem ama; ben eşşekler gibi zorlanıyorum. Seçenekleri sevmiyorum. Bazen hepsi. Bazen 2'si 3'ü bir arada. Veya başkabi şey önereyim hali.

Bi gün facebookta eşinizle düğün fotoğrafınızı paylaşmış, altına da şaka gibi 15 yıldır beraberiz diye yazmıştınız. Birleştiren değil de daha çok ayrıştıran hatta koparan bi dönemde yaşadığımızı düşünürsek, hayata verdiğiniz bu fotoğraf hakikaten şaka gibi. Seçeneği bu kadar bol bi dünyada, tek şıkta bu kadar istikrarlı olmak,15 yıldır aynı insanın elini tutmak nasıl bir duygu desem?

15 yıldır evli, 20 yıldır beraberiz. Bunlar şıklarla alakalı değil. Evlilik sosyal bir icat. Doğada yok. Kader var. Oluruna bırakmak var. Biz hala beraberiz evet çok şükür. Şaka gibi de aynı zamanda. Sıkılsan duramazsın be! Bazen gurbette olduğumuz için korunduğumuzu düşünüyorum. İyi arkadaşlarımız var. Bir de çok destek ve anlayışlı bir aile. Yangına körükle gitmiyor kimse. Dahası sana bi şey diyeyim. İkimiz de çok seyahat ediyoruz. Birbirimize yük değiliz. Herkes kendi halinde ama beraberiz. Süper kavga edip gayet eğleniriz.Yoksa bence evlilik felaket bi şey. Duygularını kanıksatan bir hale gelmesi an meselesi.Ve de normal yani. O hale düşen herkesi anlarım. Ne diyim bilemedim...

Dubai'de yaşıyorsunuz. Peki İstanbul'a ilk adım attığınızda koşa koşa gitmek istediğiniz ilk yer neresi oluyor?

-Off rakı içmeye bi yere...Koşmaya...sahile veya ormana.

Şu an seçme şansınız olsa, yarın sabah nerede uyanmak isterdiniz? Sonraki ilk iki saaç içinde neler yapmış olurdunuz ve yanınızda kim olmalı?

-Likya yolu. Likya yolu. Likya yolu. Gelidonya Feneri'nin oralar...Bakmak. Nefes almak. Kendimi koyuvermek. Durmak.
Ay orada yalnız olmak isterim!

En sevdiğiniz çizgi film kahramanı kim? Neden?

-Peter Pan çünkü hep çocuk.
-Aslan Kral. Çünkü ormanda.

Kafam güzel olunca mutlaka ararım dediğiniz biri var mı? Kim?

Var tabi. Gülüm. Hiç şaşmaz. Konuşamadıysak, yazışırız.

Hala yapamadım; ama yapmak için yanıp tutuşuyorum dediğiniz o şey?

-Yapmaya başladım. Dünyayı koşmak.

Kısa Kısa...

Beni hallerden hallere sürüklüyor dediğiniz o şarkı?

Çok...!

Baykuş?

-Bilgelik.

Zeytin?

-Uzun ömür.

Kırmızı ruj?

-Cesaret!

Ve son soru: Bir yaz akşamı...keyifli bir rakı sofrasındasınız. Sevdiğiniz tüm dostlarınız bir arada. Çok mutlusunuz...

a) Günlerden hangisi? - Her gün.
b) Ne giydiniz? -Hiç bir fikrim yok.
c) Rakı kadehinize eşlik eden en güzel meze? - Kabak çiçeği dolması.
d) Hangi şarkı çalıyor? - Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın...!
e) Kadehinizi neyin şerefine kaldırıyorsunuz? - Bütün sevap ve günahlarıma...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder